Beyin ve Sinir Cerrahi

Beyin ve Sinir Cerrahi Sinir sistemindeki sorunları tedavi etmek için ameliyat yapan bir cerrahi branşa beyin ve sinir cerrahisi denir. Bu alanda çalışan doktorlar çok tecrübeli olmalıdır, çünkü sinir sistemi çok hassas ve karmaşıktır.

Beyin ve Sinir Cerrahisinin Başlıca İlgi Alanları

✔ Beynin tümörleri

✔ Omurga ve omurilik tümörleri

✔ Anevrizma

✔ Boyun damarlarındaki daralmalar

✔ Bel fıtığı

✔ Beyin kanamaları

✔ Epilepsi

✔ Parkinson

✔ Skolyoz

✔ Sinir sıkışmaları

✔ İnme

Beyin Tümörleri

Beyin Tümörleri Beyindeki hücreler normalden farklı veya düzensiz büyüdüğünde buna beyin tümörü denir. Beyin tümörleri olan kişilerde en çok şu belirtiler görülür:

 

✔ Baş ağrısı

✔ Görme bozuklukları

✔ Epilepsi benzeri bayılmalar

✔ Vücudun bazı bölgelerinde kısmi felçler

✔ Şiddetli kusmalar

✔ Kişilik bozuklukları, ruh halinde önemli değişiklikler

✔ Halsizlik ve uyuşma

✔ Kasılmalar

✔ Anlama zorlukları

✔ Denge kayıpları

 

Beyin tümörleri iyi huylu veya kötü huylu olabilir. İyi huylu beyin tümörlerinin özellikleri şunlardır:

 

✔ Ameliyatla alınabilirler ve genellikle tekrarlamazlar.

✔ Beynin diğer kısımlarına yayılmazlar.

✔ Çevrelerindeki alana baskı yaparak hayati tehlike oluşturabilirler.

✔ Nadiren iyi huylu bir beyin tümörü kötü huylu bir beyin tümörüne dönüşebilir.

 

Kötü huylu beyin tümörleri ise şöyle tanımlanabilir:

 

✔ Kanser hücreleri içerirler.

✔ Çabuk büyürler ve sağlıklı dokulara sızarlar.

✔ Bazen omuriliğe veya vücudun başka yerlerine de yayılabilirler, yani metastaz yaparlar.

✔ Beyin tümörleri iyi huylu veya kötü huylu olsun, en etkili tedavi yöntemi cerrahidir.

Omurga ve Omurilik Tümörleri

Omurga ve omuriliği oluşturan kemik, sinir veya yumuşak dokularda gelişen tümörlere omurga ve omurilik tümörleri denir. Omurilik tümörleri omurga ve omuriliğin kendisinden kaynaklanabileceği gibi vücudun başka bölgelerindeki tümörlerin (meme, prostat, akciğer vb.) omurgaya atlaması ile de meydana gelebilir.

 

Omurga ve omurilik tümörlerinin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Genetik etkenler, bazı kimyasallara maruziyet, radyasyon alımı, virüs enfeksiyonları bu tümörlerin oluşmasında rol oynayan risk faktörleridir.

 

Omurga ve omurilik tümörleri olan kişilerde en yaygın belirtiler şunlardır:

 

✔ Sırtta ağrı, dinlenmekle geçmeyen

✔ Ateş, kilo kaybı, halsizlik

✔ Kollarda ve bacaklarda güçsüzlük, uyuşma

✔ İdrar veya dışkı tutamama

✔ Cinsel işlev bozukluğu

✔ Refleks kaybı

✔ Duyarsızlık, yatak bağımlılığı

✔ Çocuklarda yeteneksizlik, zayıflık, düşme nöbetleri

 

Omurga ve omurilik tümörlerinin tanısı için radyolojik görüntüleme yöntemleri kullanılır. Tümör bulunduğunda tipini ve kaynağını belirlemek için biyopsi alınır.

 

Omurga ve omurilik tümörlerinin tedavisi için beyin ve sinir cerrahisi, nöroloji, radyasyon onkolojisi, medikal onkoloji, patoloji gibi farklı branşlar işbirliği yapar. Tümörün yeri ve tipine göre cerrahi müdahale, radyoterapi, kemoterapi, immunoterapi gibi yöntemler tek başına veya birlikte uygulanabilir.

Anevrizma

Beyin damarlarında meydana gelen ve sürekli kalan bir şişliktir beyin damarı anevrizması. Bu şişliklerin ortaya çıkmasında genetik etkenler, yaş, cinsiyet gibi faktörler etkilidir. Beyin damarı anevrizmalarının çoğu, anevrizmanın yırtılması ve kanaması sonucu fark edilir. Bu kanama çok şiddetli bir beyin kanamasıdır. Anevrizma kanaması ölüm oranı %50’ye yakındır.

Anevrizma kanamasından kurtulan hastaların %25’inde ise kalıcı sinirsel hasarlar, felç gibi vücut işlevlerinde bozulmalar görülür. Anevrizmalar genelde kanamadan önce hiçbir belirti göstermezler. Beyin damarı anevrizması nedeniyle kanama olduğunda, kişi daha önce hiç deneyimlemediği kadar şiddetli ve geçmeyen bir baş ağrısı yaşar.

Bu ağrının yanında mide bulantısı ve kusma, ense sertliği, ışığa duyarlılık, hissizlik gibi belirtiler de olur.

Günümüzde anevrizma tanısı konmuş hastalar için üç önemli tedavi yöntemi vardır:

Gözlem ve cerrahi dışı tedavi (sadece izleme) Beyin damarı anevrizması yırtılmamışsa tek tedavi seçeneği ilaç tedavisidir. İlaç tedavisinde kan basıncının düzenlenmesi ana hedeftir. Kan basıncını azaltan ilaçların kullanılması ve sağlıklı bir beslenme ve egzersiz programı ile tedavinin desteklenmesi gereklidir.

Cerrahi tedavi ve anevrizmanın sıkıştırılması (kliplenmesi)

Kalıcı bir tedavi yöntemidir. Kafatasının küçük bir bölümü açılarak anevrizmanın bulunduğu damar ile anevrizma arasına metal bir klip konulur ve böylece anevrizmanın içine kan girmesi önlenir.

 

Damar içi (endovasküler) tedavi ile stentleme ve doldurma

 

Endovasküler anevrizma tedavisi, anjiyografi makinesi kullanılarak, anevrizmanın içine çok ince borucuklarla girilip, anevrizma kesesinin koil adı verilen çok esnek metal tellerle kaplanması ve anevrizmanın içine kan akışının kesilmesi prensibine dayanır. Anevrizma tedavisinde dünyada en çok tercih edilen yöntemdir.

Boyun Damarlarındaki Daralmalar ( Karotid Stenozu)

Karotis stenozu boyundaki ana damar olan şah damarının daralması veya tıkanması durumudur. Şah damarı beyne kan taşıyan damardır. Beyne giden kan kesilirse beyin oksijen ve besin alamaz ve inme oluşur.

Kan akımı tekrar sağlanamazsa beyin hücreleri kısa sürede ölürler ve kalıcı bir beyin zararı meydana gelir. Karotis stenozunun risk faktörleri arasında yaş, tansiyon, sigara kullanımı, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı ve obezite sayılabilir.

Genelde hiçbir belirti vermez. Karotis arterdeki daralma %50’den az ise kan pıhtılaşmasını önleyici ve inceltici ilaçlar kullanılır. Eğer daralma %70’in üzerinde ise en etkili tedavi yöntemi cerrahi tedavidir.

Bel Fıtığı

Omurganın bel bölgesinde 5 tane omur kemiği ve bu kemiklerin arasında disk adı verilen özel bir bağ dokusu vardır.

Bel fıtığı bu disklerin dışarı çıkarak sinirleri sıkıştırması halidir. Bel fıtığının nedenleri arasında günlük hareketler sırasında yapılan yanlış hareketler, fazla kilo, hareketsizlik ve diski yıpratan sigara içimi bulunmaktadır.

 

Bel fıtığının en yaygın belirtileri şunlardır:

 

✔ Bel ve bacak ağrısı

✔ Hareket zorluğu

✔ Ağrının yanı sıra bacaklarda uyuşukluk, karıncalanma

✔ Güç kaybı

 

Bel fıtığı başladığında ameliyat önerilmez. Kişiye kas gevşetici ilaçlar verilir, bazı hareketlerden kaçınılması ve sık sık dinlenilmesi tavsiye edilir. Eğer fıtık ilerlerse uzman gözetiminde fizik tedavi yapılması uygun olur.

 

Cerrahi Tedavi Fizik tedavi sonuç vermezse, cerrahi tedavi gerekir. Microcerrahi yöntemi günümüzde çok tercih edilen bir yöntemdir. Bu yöntemde, ameliyat mikroskobu kullanılarak işlemler yapılır. Hastalar bir gün hastanede kalır. Tekrarlama ve sorun çıkma riski çok azdır.

Beyin Kanamaları

Beyin kanaması, beyin içindeki bir damarın patlaması sonucu beyin içine kan sızmasıdır.
Beyin kanamasının iki çeşidi vardır: Beyin dokusu içine kanama (intraserebral) ve beyin zarları arasına kanama (subaraknoid).
Beyin dokusu içine olan kanamaların en yaygın sebebi yüksek tansiyondur. Beyin zarları arasına olan kanamalar ise genellikle beyin içinde bulunan bir baloncuk (anevrizma) adı verilen oluşumun patlamasıyla meydana gelir.

 

Beyin kanamasının en sık görülen belirtisi aniden başlayan şiddetli baş ağrısıdır. Mide bulantısı ve kusma da baş ağrısına katılabilir. Bilinç seviyesi giderek düşebilir ve hasta komaya girebilir. Görmede bozulma, iki görme, görme alanında kör noktalar veya bir gözde ani görme kaybı da olabilir.

 

Beyin kanamasından korunmanın en iyi yolu kan basıncını normal düzeyde tutmaktır.

Epilepsi

Epilepsi, beyni oluşturan hücrelerde geçici olarak anormal elektriksel aktivite oluşmasıyla nöbetler şeklinde ortaya çıkan bir hastalıktır.

 

Hastada belli bir süre için bilincin kaybolması, vücutta kasılmalar, bayılma, idrar kaçırma, el kol hareketleri vb. davranış, duygu, hareket veya algılama değişiklikleri görülebilir.
Bu hastalık uzun süreli tedavi gerektirir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde etkiler. Epilepsi ilaçlarla kontrol altına alınamazsa veya ilaç tedavisi yetersiz kalırsa cerrahi yöntemler uygulanabilir.

 

Epilepsi cerrahisinin iki ana tipi vardır. Birincisi nöbetlere neden olan bölgenin çıkarılmasıdır (rezektiv cerrahi).

 

İkincisi ise nöbetlerin yayılmasını engellemek veya azaltmak için nöbet yayılım yollarının kesilmesidir (fonksiyonel cerrahi, palyatif cerrahi).

Parkinson

Parkinson yaşlılarda görülen bir hastalıktır. Görülme oranı 60 yaşından sonra artar. Ancak neden olduğu tam olarak bilinmez. Parkinson hareketlerde bozulma ve istemsiz hareketlere sebep olur.

 

Hastalık; ellerde ve ayaklarda titreme, hareketlerde yavaşlama, kaslarda katılık ve yürümede zorluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Parkinson’da ilk tercih edilen tedavi yöntemi ilaç tedavisidir. İlaçlar hastalığı kontrol altına alamazsa veya ilaç tedavisi işe yaramazsa o zaman ameliyat seçeneği düşünülür.

 

Parkinson’un cerrahi yöntemle tedavisinde kullanılan 2 yöntem vardır. Eğer hastalığın belirtileri tek tarafta ise; lazer gibi bir yöntemle yakma tekniği uygulanır. Ama hastalığın belirtileri iki tarafta ise beyin pili yerleştirilir.

Skolyoz

Skolyoz omurganın sağa veya sola eğrilmesine denir. Skolyoz başlangıçta genellikle hiç belirti vermez, ilerledikçe aşağıdaki belirtiler ortaya çıkar:

 

✔ Bir omuzun diğerinden daha yüksek durması

✔ Kollar yanlara sarkıtıldığında, bir tarafta kolla gövde arasında daha çok boşluk olması

✔ Bir kalçanın diğerine göre daha yüksek veya daha belirgin görünmesi

 

Skolyozun genetik olarak geçebileceğine dair bazı kanıtlar vardır ancak yapılan bütün araştırmalara rağmen skolyoza neyin sebep olduğu tam olarak anlaşılamamıştır.

 

Skolyozda tedavi, skolyozun türüne ve büyüklüğüne göre değişir ancak en çok uygulanan tedavi yöntemleri şunlardır:

 

✔ Gözlem: 20 derecenin altında ve iskelet gelişimi bitmek üzere olan hastalarda sadece gözlem ve düzenli aralıklarla kontrol yeterlidir.

✔ Korse Tedavisi: Korse, eğimin 25 dereceden fazla olduğu ve büyüme evresinde olan çocuklarda skolyozun ilerlemesini önlemek için kullanılır.

✔ Cerrahi Tedavi: Eğim 50 dereceyi aştığında ve çocuğun büyümesi devam ediyorsa, omurgayı düzeltmek için ameliyat gerekebilir.

Sinir Sıkışmaları

Sinir Sıkışmaları Sinir sıkışmaları, sık rastlanan nörolojik sorunlardandır.

 

Sinir sıkışmasının oluşmasına sebep olan faktörler şunlardır:

 

✔ Travma ve kırıklar

Sinirleri çevreleyen kistler ve tümörler

Doğuştan gelen anomaliler

Romatizmal hastalıklar, tiroid hastalıkları, diabet, diğer nörolojik hastalıklar, hematolojik hastalıklar, gut

✔ Alkolizm, sigara kullanımı, obezite gibi etkenler

✔ Gebelik, menapoz gibi hormonal değişiklikler

✔ Meslek hastalıkları (tekrarlayıcı ve zorlu eklem hareketleri)

Yanıklar

 

Sinir sıkışmalarının en yaygın türü “Karpal Tünel Sendromu”dur ve el bileği ve el parmaklarını etkiler.

 

Bu hastalıkta, elin ilk dört parmağına giden sinir el bileği seviyesinde baskı altında kalır. Bu hastalığa daha çok kadınlar ve ellerini çok kullanan meslek grupları yakalanır.

 

Hastalığın en belirgin semptomu elde uyuşmadır. Ayrıca ağrı da olabilir. Hastalar uyuşmayı gidermek için ellerini salladıklarını söyler. İlerleyen zamanlarda el parmaklarının gücü azalır, eldeki eşyalar düşer.

 

Özellikle dar burunlu, yüksek topuklu ayakkabı tercih edenlerde ve ağır işlerde çalışanlarda ayak bileği ve ayak parmaklarında benzer bir sorun ortaya çıkar ve buna “Tarsal Tünel Sendromu” denir.

 

Sinir sıkışmasının hangi seviyede olduğunu belirlemek için EMG adlı duyarlı bir yöntem kullanılır.

 

Henüz ileri düzeyde olmayan ve kas gücünde kayıp olmayan vakalarda fizik tedavi uygulanır.

 

İleri düzeydeki vakalarda ise sinir sıkışmasını gidermek için cerrahi müdahale yapılır.

Sinir Sıkışmaları

Trigeminal Nevralji

 

Trigeminal nevralji, çok şiddetli bir ağrı olarak tanımlanır ve otuz yaşından küçüklerde çok seyrek görülür.

 

Trigeminal nevralji, beynin doğrudan çıkardığı 12 çift sinirden biri olan trigeminal sinirin çevresindeki damarların yapısındaki bozukluklardan kaynaklanır.

 

Trigeminal nevraljinin tedavisinde ilk seçenek ilaçlardır. İlaçlar ağrıyı yeterince azaltamazsa ya da etkisini kaybederse, sinirin iletimini kesmek için gliserin enjeksiyonu yapılır ya da ağrılı lifler yakılır. Cerrahi tedavide ise beyin sapındaki sinire baskı yapan damar ortadan kaldırılır.

 

Spastisite cerrahisi

 

Spastisitede kaslar sürekli kasılı durumdadır. Kasılma nedeniyle sert veya gergin olan kaslar yürüme, hareket ve konuşma gibi normal işlevleri engeller.

 

Spastisitede kolları veya bacakları bükememe, eklemlerin alışılmışın dışında açılarda kalması, kolların veya bacakların çapraz durması, konuşma güçlüğü gibi birçok belirti vardır. Spastisite uzun süre devam ederse, kaslar eklemleri sıkıştırıp sabit bir pozisyona getirebilir.

 

Spastisitede fizik tedavi önemli bir tedavi yöntemidir. İlaç tedavisi ise ağız yoluyla alınarak ya da ilgili bölgeye enjeksiyon yaparak uygulanabilir. Ağır ve kronik spastisite durumlarında cerrahi tedavi gerekebilir.

 

Yüz Seğirmeleri

 

Yüz seğirmeleri yüzdeki kasların istemsiz ve ağrısız olarak ara ara kasılmasıdır. Genellikle göz çevresinde başlar ve daha sonra ağız çevresindeki diğer yüz kaslarına yayılır. Seyirmeler birkaç saniye veya birkaç dakika sürebilir.

 

Yüz seğirmelerinde hafif vakalarda ilaç tedavisi ve botoks sıkça kullanılır. Botoks tedavisi işe yaramazsa ya da vakalar ileri ve klinik düzeydeyse cerrahi yöntem uygulanır.

İnme

Beyin dokusunun kanlanmasının, beyindeki ya da boyundaki damarlarda meydana gelen bir tıkanma sonucu, herhangi bir nedenle durduğu zaman beyin hücreleri oksijen ve besin maddelerini alamazlar. Bu durum çok kısa sürede giderilmezse beyin hücreleri ölür ve geri dönüşümsüz bir beyin hasarı meydana gelir.

 

İnmenin iki çeşidi vardır: İskemik inme ve hemorajik inme. İskemik inme, beyne kan taşıyan damarın tıkanmasıyla oluşur. Hemorajik inme, beyindeki ya da beyni çevreleyen damarın yırtılmasıyla oluşur.

 

İnme daha çok yaşlılarda görülse de her yaşta ortaya çıkabilir.

 

İnmenin en önemli belirtileri şunlardır:

 

✔ Çok şiddetli baş ağrısı

Kafa karışıklığı, kişi, yer ve zaman algısının bozulması

Bir kol, bacak ya da yüzde uyuşma, güçsüzlük veya hareket kısıtlılığı

✔ Konuşmanın aniden bozulması

✔ Görme kaybı

Denge bozukluğu veya koordinasyon gerektiren işleri yapamama

 

İnmenin farklı tedavi yöntemleri vardır. Bunlar arasında beynin içinde kanayan bir anevrizmanın onarılması, beyinde pıhtı oluşturan kanın alınması ya da boyundaki karotis damarlarındaki plakların temizlenerek beyne tıkanıklık yapmasının önlenmesi sayılabilir.

Beyin ve Sinir Cerrahisinde Kullanılan Tanı Yöntemleri

Beyin ve Sinir Cerrahisinde sıkça başvurulan tanı yöntemleri şunlardır:

✔ BT ( Bilgisayarlı Tomografi)

✔ MR Görüntülemesi

✔ MR Anjiyografisi ( MRA)

✔ Kateter Anjiyografisi

✔ Nükleer tıp

Bilgisayarlı Tomografi

Bilgisayarlı tomografi, x ışınları yardımıyla vücuttaki doku ve organların kesitler halinde görüntülendiği özel bir yöntemdir.

 

BT ile kemikler, yumuşak dokular ve damarlar da görüntülenebilir.

MR Görüntülemesi

MR vücuttaki organ ve dokuları çok net ve detaylı bir şekilde görüntüleyen, acısız bir yöntemdir.

MR’ da x ışınları kullanılmaz, bunun yerine radyo dalgaları ve güçlü bir manyetik alan kullanılır.

MR görüntülemesi beyin tümörleri, inmeler ve sinir sisteminin bazı kronik hastalıklarının (örn. multipl skleroz) tanısında en hassas tekniktir. MR ile gözdeki ya da iç kulaktaki küçük yapılar da görüntülenebilir.

MR Anjiyografisi ( MRA )

MR anjiyografi, vücuttaki damarların görüntülendiği bir MR uygulamasıdır. MRA’ nin damarlardaki problemleri belirlemek ve en uygun tedavi yöntemini seçmek açısından çok faydalı bir inceleme olduğu söylenebilir.

 

Bu yöntemde ilaç kullanmadan da büyük ana damarlar kolayca görüntülenebilir. Fakat verilen özel ilaçlarla birlikte kullanarak görüntü kalitesi yükseltilerek damarlara ait ince detaylar görüntülenebilir.

Katater Anjiyografisi

Kateterli anjiyografide araştırılacak olan bölgenin atardamarına bir kateter sokularak X ışınlarıyla görüntüleme sağlayan bir madde verilir.

Nükleer Tıp

Nükleer tıpta radyoaktif maddeler tanı ve tedavi amaçlı olarak kullanılır. Radyolojide radyasyon kaynağı dışarıdadır, hasta radyasyon kaynağı ile film arasında yer alır.

 

Nükleer tıpta ise hastaya görüntü almak için radyoaktif maddeler ağızdan veya diğer yollarla verilir ve hastadan çıkan ışınlar algılanır.

Pozitron Emisyon Togorafisi ( PET görüntüleme )

PET, nükleer tıp alanında kullanılan en ileri görüntüleme yöntemidir. PET ile, radyolojik yöntemlerle görülemeyen tümör dokuları belirlenerek erken teşhis mümkün olmaktadır.

 

Tümörün iyi ya da kötü huylu olup olmadığı PET ile rahatlıkla anlaşılır. Tümörün hangi evrede olduğu PET ile kolayca saptanabilir.

 

Tedavi öncesinde ve sonrasında yapılan PET taramaları karşılaştırılarak tümörün tedaviye verdiği cevap değerlendirilebilir.

 

Radyoterapi, kemoterapi ve cerrahi müdahale sonrasında tümör dokusunun canlı olup olmadığı PET ile ayırt edilebilir. Ayrıca hastalığın nüksetmesi durumunda, nüksetmenin yeri PET ile belirlenebilir.

Beyin ve Sinir Cerrahisinde Kullanılan Tedavi Yöntemleri

Beyin ve Sinir Cerrahisinde en sık başvurulan tedavi yöntemleri şöyledir:

✔ Mikro Cerrahi

✔ Gamma Knife

✔ Endovasküler Cerrahi

Mikrocerrahi

Mikrocerrahi, mikroskop kullanılarak yapılan cerrahi işlemleri ifade etmektedir. Mikroskop sayesinde dokuların ameliyat sırasında daha net ve detaylı bir şekilde görülmesi sağlanarak çok daha küçük kesiler ile operasyon yapılabilmesi mümkün olmaktadır. Bu da sağlıklı dokulara en az hasar verilerek ve problemli dokuya tam ulaşılarak ameliyatın başarılı olmasını arttırmaktadır.

Bugün beyin cerrahisi ameliyatlarının büyük bir bölümü mikrocerrahi yöntemlerle gerçekleştirilmektedir.

Gamma Knife

Gamma knife, beyin cerrahlarının beynin anormal bölgelerinde, kesi yapmadan ameliyat edebilmelerine imkan veren olağanüstü bir yöntemdir. Gamma knife, hastalıklı beyin dokusunun koordinatları belirlenerek gamma ışınları ile imha edilmesini sağlayan bir tedavi sistemidir.

Bu cerrahi yöntemde tedavi tek seferde bitirilir. Genelde açık beyin cerrahisinin riskli ya da imkansız olduğu durumlarda kullanılan bir yöntemdir.

Endovasküler Cerrahi

Anevrizmanın yerine bağlı olarak hastanın zarar görebileceği vakalarda endovasküler tedavi uygulanır.

Bu yöntemde mikrokateter adı verilen ince bir boru ile kasık bölgesinden girilerek beyindeki anevrizma bölgesine ulaşılır. Sonra anevrizma kesesi ‘koil’ denilen çok ince tellerle tamamen doldurularak kan akışından izole edilir. Böylece kan anevrizmanın içine giremediği için kanama tehlikesi ortadan kalkar.